22 Eylül 2011 Perşembe

Keşifler...

Yeni bir dönem başlattım kendimde... Bir keşif süreci aslında... Kendi içime doğru bir keşif. Yeni yeni, deli deli şeyler deniyorum... Sanırım Türkçesi  'Orta yaş bunalımı' :) Ben bunalımdan çıkardım ve keşfe çevirdim...

Ne kadar keyifli kendi iç yolculuğunuza başlamak bir düşünsenize... İçerde bir yerde aslında beklediğiniz gerçekleşmesi için adımlar attığınız kapalı bir kutu düşünün... Pandora'nın kutusu kadar ürpertici ama Alice'in kutuları kadar renkli...

Ben çok uzun zamandır hayranlıkla izlediğim Flamenko ile yola çıktım... Aslında biliyorum bütün sanatların kendi içinde felsefeleri var ve o işi icra ederken yaşam tarzı haline getirmemiz şart. 30'umdan sora fırfırlı etek ve yelpazeyle duruma ne derece ayak uydururum bilinmez ama; bildiğim şey, bunu yapmak için inanılmaz bir istek ve enerjim olduğu...

Eren'in binbir emekle açtığı, daha kapının girişinde sizi içine alan sıcacık bir sanat evinde başlıyoruz 2 Ekim'de. Ankara'da yaşayıp da yeni keşifler arayanlara duyrulur. Sadece dansla da bitmiyor aktivite yoğunluğu, İspanyolca dersleri, gitar kursları veeee İspanyol mutfağı seçmeleri süprizler arasında.



Yakın zamanda kostümlerim, ayakkabılarım ve yelpazemle huzurlarınızda olacağım...






Pek Çok Sevgiler,

İrem

20 Ağustos 2011 Cumartesi

İyiki Doğdun Genç Adam...

Tuhaf bir hafızam vardır benim... Çocukluğuma dair o kadar çok detay ve anı hatırlıyorum ki; biraz zorlasam doğum anıma kadar hatırlayacağım :)

Bugün babamı hatırlıyorum hep. Koyu kahve kıvırcık saçlarını, ideolojik bıyıklarını ve ışıl ışıl gülümsemesini. Herşey daha olsun diye mavi valizine eşyalarını doldurup gidişinin hüznünü sonra gelişinin yaşattığı sevinci... Oyun arkadaşım olmasını, herzaman zor olanı kolaya çevirme tarafını, sevgisini sonsuz gösterebilmesini, hayatı anlatışını, tökezleyince havada yakalamsını...

Martın 1'i,yıllardan 82... 1. yaş günüm...  Yalpalayarak adım atmaya  çalışıyorum,babam herzamanki gibi arkamda.. Ben burdayım kızım diyor sen yalpalamaktan hata yapmaktan korkma, bu sana hayatı öğretecek  ve sakın unutma ben hep olmam gerektiği yerdeyim diyor... 30 sene sonra bugün hala değişen birşey yok ve iyiki babam var...





Anılarımın en güzel yerinde annem ve babam duruyor şüphesiz...'İyi polis kötü polis' oyununda ikisinin de en zorlu görevi bana yemek yedirmekti. Burda sürekli beni yedirmeye çalışan bir anne ve 'aman Canan elbet yer' deyip bana kaçak  limonata, şemsiye çikolata alan bir baba olarak baş rolleri paylaşmışlardı.

20'li yaşlarında baba olmanın sorumluluğunu almış ve bir kızı olacağı inancını daha çocuğu doğmadan yüreğine yazmış, adını bile koymuş dev yürekli babamın bugün doğum günü... İyi ki doğmuş, iyi ki babam olmuş ...

57 yıla neler sığdırmış ama hala genç ruhunu kaybetmemiş bir babadır benim babam... Babadır ama önce dosttur. Baba kelimesinin karşılığı bende hiçbir zaman korku olmamıştır  bu yüzden. 

Baba demek benim için dünya dediğimiz tavşan deliğinde en iyi oyun arkadaşı, tutunulacak bir dal olmuştur. Kıskanılası hümanizmi, haketmeyene bile sadece insan olduğu için verdiği değer, saniyelerini keyifle yaşama çabası, almaktan çok yürekten vermeye kodlanmış ruhuyla benim babam bitanedir…

Seni Çok Seviyorum Babacım, baba kelimesini bu kadar anlamlı yaptığın ve hayatıma kattığın herşey için sonsuz teşekkürler... Doğum Günün Kutlu Olsun...



5 Mayıs 2011 Perşembe

Sevgili Hıdrellez

Ben resim çizmeyi beceremem. Ama yazarak ifade edebilirim. 
Zaten istediğim şeylerin resmini yapmak da pek mümkün değil. Henüz Abidin Dino değilim ...



Herkes bu akşam çaputlarını bağlayacak, dileklerini tutacak, hatta resimlerini çizecek... Enfes!!! Dileyin, hem de en güzel dileklerinizi dileyin... Umudunuz daim olsun... Bence bu akşam bütün pencerelerin önünden geçerken Hıdrellez, bakacak yine tek tek dileklere... Gerçekleşecek mi? İşte o tamamen size kalmış... 
  



İyilik, Güzellik ve Melekler sizinle olsun!
  Dilemek aslında işin kolay yolu... Zor kısmı onları gerçekleştirmekte... Size bi sır vereyim; dilekleri gerçekleştiren Hıdrellez değil, 'SİZsiniz'... O sadece sizin içinizdeki itici güç olarak pencerinin önünde bekliyor. İstiyor ki, siz inanın ve gerçekleştirin... Sonrada pencereyi açıp uçun... 

Standart isteklerin dışında benim farklı temennilerim var bu sene. Geçen sene biliyorum biraz ironik bir mektup olmuştu ama bu sene daha farklı bir mektubum olacak...



(En büyük hayalim Boutique Book Store'uma bir adım daha yakın olmayı diliyorum...)

Ben hayat enerjisi istiyorum, istediklerimi yapabilme gücü istiyorum, hayatı sıradan ve monoton yapan herşeyi hızlı bir tuşla hayattan silmek istiyorum. Çok şey var aklımda, gerçekleştirmek için çok enerjim olmalı ben çok enerji istiyorum...

Sabah uyandığım zaman o günün bitene kadar dolu dolu yaşamak ve bunu bütün benliğimde hissetmek istiyorum. Hayattan aldıklarım kadar, hayata birşeyler katmak istiyorum. 

Bir de hayallerim var biliyorsun sevgili Hıdrellez. 81'in martından bu yana bir fiil kafama inen balyozlara rağmen kurmaktan hiç vazgeçmediğim hayallerim... Sakın onları kurma gücümü elimden alma aksine gücüme güç kat ki ben dahasını yapabileyim...

Uzun lafın kısası sevgili Hıdrellez; sen bana gereken gücü ve enerjiyi ver ben gerisini hallederim :) Doğu felsefesinde enerjiye inanıp gerisini akşına bırakmışlar... Budha'ya baksanıza karşısına almış sihirli şişelerde duran iyi ruh, sağlık ve mutlu hayatı arada iksirlerden yudumlayıp mutlulukla gülerek hayatın tadını çıkarıyor... Bir nevi hayat sarhoşluğu... 


Keyif adamıdır Budha... Sırrı çözmüştür ve herşeyi yoluna sokmuştur. Darısı başımıza ;)
 Hepinize herşeyden önce keyifli bir bahar diliyorum. Zira 2011'in 2. yarısına giriyoruz yaniii 2012'ye 6 ay var. Maya takvimine bakacak olursak durum biraz sıkıntılı biliyorsunuz :) Bol bol keyif alın hayat döngünüzden... Hatta gerekirse döngüyü ters çevirin boll boll dilekler tutun, çaputlar bağlayın ve hayal edin, en önemlisi gerçekleştirin... Ve hayatınızda olan herkese, herşeye şükredin...

Doğa muhteşem şekilde uyanmaya başladı. Dışarısı buram buram bahar kokuyor. Aslında, içimizde hayallerimizi gerçekleştirmek için gerekli enerjiyi havadaki bahar kokusu bile fişekleyebilir... Güç içimizde, enerji biz de ve herşey elimizin altında, yeter ki farkına varalım ve doğru kullanmayı bilelim...

Sevgilerimle,

İRem

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Son Durum Değerlendirmesi

Uzuun zaman olduu... Neyseki özgürlüğümüzü kazanmış bulunuyoruz... Bir daha bu tip yasaklar yaşamamak dileğiyle, hep birlikte hoşgeldik ve hoşbulduk...

Hiç bitmeyecek gibi gelen bir kışın ardından bahar kocaman, sıcacık gülümsemesiyle içimizi ısıtmaya başladı bile...
 Ben bahara ayak uyduruyorum ve yeni bir yol çiziyorum kendime, içim kıpır kıpır... Yeni senenin 2. yarısında başarı getireceğine yürekten inandığım  yeni bir başlangıca imza atıyorum. Yeni başlangıçlar muhteşemdir. Ağırlığından kurtulmuşsundur ve yeni olanı kabul etmeye hazırsındır. İşte ben öyleyim...

Kuantumla başladı aslında bütün bu yenilik hikayesi. Artık daha pozitif bakıyorum hayata ve hayatımda olan herşeyi olumluyorum, eylemlerimi poztif ve iyi olanın üzerine kuruyorum. Dünya enejiyle meydana geldi ve biz aslında hayatımızda olmasını istediğimiz şeyleri kendimize çekmesini başarma gücüne sahibiz. Ben bunu bizzat denedim ve öyle olduğunu gördüm. Bardağın boş tarafından bakmanın hiç bir fayda sağlamadığını anladım, kendimizi ne kadar dibe çekersek, bu işin aslında ne kadar dipsiz bir eylem olduğunu anlamak geç olmuyor. Anı yaşamak, Tanrı'nın bize sunduklarını görüp en iyi şekilde değerlendirmek sadece bir defa yaacağımız hayatları güzelleştirecek en büyük unsurdur. Bu yüzden hayatımızda neyin eksik olduğuna odaklanmaktan çok, sahip olduklarımızla en iyi ne yapabiliriz noktasına odaklanmamız gerekmektedir. 

Kuantumlu hayat değerlendirmeme bundan sonra sık sık devam edeceğim :) 

Şimdiiii şu sıralar evcilik oynuyorum:) Bugün evde uzun zamandır yapmak istediğim düzenlemeleri yapmaya başladım. Bütün gün çalışırken bütün gün evde olmak nasıl bir duygu onu yaşıyorum. Aslında saçma bir iş temposundan sonra kesinlikle son derece iyi geldi... Fazla uzun sürmeyeceği için mutluyum... 

Yarın ve çarşamba hava çok güzel olacağa benziyor... Fotoğraf makinemi alıp Ankara sokaklarına çıkıcam, bakalım kadrajımdan neler gelip geçecek...   

Buarada Ankara'da haftaya Üniversitelerin şenlikleri başlıyor, kaçırmayın derim MFÖ'den, Sıla'ya ve Grupyorum'a  kadar çok geniş bir yelpaze var... Aksilik olmazsa oralardayız...

Şimdilik benden bu kadar, ama devamı olacak bu sadece sıcacık bir bahar merhabasıydı...

Sevgilerimle

İ. ERDEMLİ

6 Ocak 2011 Perşembe

Kıymet Değerlendirmesi...

Çok uzun bir ara oldu...Geldim şimdi burdayım...

Hep birlikte yeni yılın ilk günlerini yaşıyoruz. Sevinçle karşılıyoruz yeni yılı ama aslında zamanın oyununa geliyoruz. Ne kadar da hızla geçiyor zaman... Vınnn etkisi var hepimizin hayatlarında...
Güzel zaman geçirmek lazım. Geride güzel izler bırakmak lazım. Hayatı her sabah tekrar tekrar aynı tazeliğinde tatmak lazım. Yapabilirseniz ne mutlu. Sabah gözümüzü yeni bir güne açmak bile aslında sahip olduğumuz en büyük değerlerden biri... Düşünsenize önünüzde neler neler sığdırabileceğiniz bir 24 saatiniz var. Neler sığmaz ki... Tadını çıkarmak lazım, maximumda tadını çıkarın hayatın... 2011 için size en büyük dileğim dolu dolu yaşayın, hayatta sahip olduğunuz hereşeyin kıymetini bilin ve sahip olduklarınıza sonuna kadar şükredin... Hepinize sevgiyle iyi yıllar diliyorum...





Benim Hintli Dünyam...
Nedir bu kıymet bilme konusu, nereden çıktı şimdi diyebilirsiniz? Hayatın bize verdiklerinin kıymetini bilmenin ne demek olduğunu 17 günlük Hindistan devr-i aleminde anladım ben. Ne kadar gereksiz hayat telaşlarımız, en ufak sorunda ne büyük hezeyanlarımız varmış meğer? Ne çabuk mutsuz oluyoruz ve hemen nasıl en dipsiz kara kuyulara düşüyoruz? Hayatınıza dönüp bir baksanıza neyiniz eksik? En sevdiklerini kaybedenlere lafım yok! Çok şey var dimi, şimdi bir bakınca farkettiniz ama az önce hiç gibiydiler...
Bir kaç soru size; bu sabah nerede uyandınız, yatağınızda mı? Ne kadar güzel... demek ki başınızı sokabildiğiniz bir çatınız var, kaldırımdan yatak değil sizinkisi... Peki yatağınız sıcakmıydı? Sıcaktı demek ve bırakmak istemediniz, üstelik sıcak yatağı bırakıp işe gitmek zorunda olduğunuz için bi de lanet ettiniz öyle mi? Vah vah, ne büyük mutsuzluk?! Erken kalkıp evden çıktığınıza göre o zaman bir işiniz de var demek ki; bu da eve akşam sıcak ekmekle dönebildiğiniz anlamına geliyor. Yani siz kucağınızda çocuğunuzla arabaların camını tıklayıp 60 kuruş ekmek parası dilenmiyorsunuz. Parayı bulabilirseniz kaldırımdan evinize gidip o akşam sağ kalıp sabah yine gözünüzü yeni güne açabilecek misiniz diye düşünmüyorsunuz... Birileri bunları düşünürken siz o akşam pişirilen yemeği beğenmiyorsunuz evde tatlı yok diye kapris yapıyorsunuz... Ve mutsuzsunuz çünkü hayatınız çok monoton, mutsuzsunuz çünkü iş çok yoğun, mutsuzsunuz çünkü hep en-çok-fazla olanı istiyorsunuz ama olmuyor. Peki sahip olduklarınız? Dünya üzerinde o kadar çok insanın sahip olmadığı ama sizin sadece bir temas ötenizde olan sahip olduklarınız... Hatta şuan bu yazıyı sıcak bir kahveyle okuyup yorumlayabilme lüksüne sahip olmak dahil olmak üzere bütün sahip olduklarınız az mı değerli sizce?


Hayatta kıymet bilmek, değer vermek ve elindeki değerlere sonuna kadar sahip çıkmak dünyadaki en değerli hazinedir. Sıcak bir yatakta uyuyup, karnınızı doyurup, sevdiğiniz insanlara dokunabiliyorsanız eğer; işte Forbes’ın en zengin listesinde zirvedesiniz...
Ben Hindistan’da bu saydıklarımın yarısına bile sahip olmayan insanlarda şunu gördüm ‘Hayata rağmen renkli gülümseme’ ... Bizim canımız sıkkınsa, bırakın sıkıntıya rağmen gülmeyi, etrafımıza da sıkıntı okları saplarız... Ama orada hayatları renksiz diye renkli giyinen kadınlar gördüm ben. Hayat renksiz madem o zaman onu ben renkli yaparım diyen güçlü kadınlar gördüm. Çamurun içinden geçerken cafcaflı elbisesinde bir tane toz olmayan gencecik kızlar... Ayağında hal hal, burnunda hızmayla tarlayı işleyen kadınlar... Hemen anti depresana sarılıp yeni yalan dünyasında sahte acılara yenilmeyen kadınlar gördüm.


Hindistan’da çağımızın hiçbir ruhsal kriz hastalığı yok... O kadar dert var ama panik atak yok, depresyon yok! Daha zorları var, bütün ilkel olan hastalıklar, gerçek hastalıklar... Büyük acılar, zor şartlar...Biz naparız hayat istediğimiz gibi değilse siyahlara gireriz. Dondururuz hayatı... Aslında hayat donmaz zaman işler biz sadece durduk zannederiz... Onlar devam ediyor, inadına devam ediyor sabırla... Her yüzde sabır gördüm, her eserlerinde sabır var her sanatları sabır üzerine kurulmuş. Bizde de yok mu sabır telkini Mevlana'yı düşünün sabırdır Aşkının temeli...
Şimdi derim ki size kıymet bilin... Ama sadece ağzınıdan çıkmasın kıymet, kalbiniz hissetsin, ruhunuza işlesin. Bırakın küçük şeylerle hayatınızı karartmayı, yanınızda olan tüm sevdiklerinizle paylaştığınız her anının tadını çıkarın. Hepimiz misafiriz nasılsa... Dünya iyi bir ev sahibi aslında, sizin yapmanız gereken kusur bulmak değil sunulandan keyif almak...


Sevgilerimle,
İ.Erdemli

12 Kasım 2010 Cuma

Yine-Yeni-Yeniden...

Bugün enerjiğim bir o kadar da mutlu:) Aslında çoğumuz aynı durumdayız... Çook uzun zamandır hasretle beklenen 10 günlük sultanların sultanı bayram tatilimiz her dakika biraz daha yaklaşıyor...
Herkese şimdiden sevdikleriyle mutlu bayramlar dilerim. Hatta nice nicesini dilerim...
Bugün 2 tane yazım var size aslında ikisinin de temel prensibi yeni üzerine ve tazecik olmak üzerine...
İlki bir ufak canavar hakkında... Bembeyaz hayat sayfası çoktan açılmış ve yavaş yavaş küçük parmaklarıyla, çarpık çurpuk tuttuğu renkli kalemleriyle, hayatını çizmeye başlayan bir küçük atom karınca hakkında... Kendisi tam bir lokum ve şirinlik muskası, adı: Poyraz Bayram. Yanlış aklımda kalmadıysa yaklaşık 24 aylık ve hayatın en keşfedilesi noktasında şimdi. Gözlerinden alveler çıkıyor... Aslında adı gibi biraz arada kaşları çatıyor. Güçlü bir ismi var güçle tutunuyor hayata ve deri derin bakıyor kendi penceresinden... Nerde olduğunu anlamaya başladığı çağda, herşey ona çok çok yeni ve çok heyecan verici...




Hepimizin geçtiği, o en zor dönemde şimdi. Anlamaya, öğrenmeye ve aklında tutmaya çalışıyor... 24 ay önce bir ameliyathanede ciğerlerini yakan oksijen yüzünden deli gibi ağlıyordu... ‘Hay Allahım bu nasıl acı ya, hep mi böyle olacak diye dertlenerek’, hepimiz yaşamadık mı aynı durumu :)



Tabiki oyuncaklar bir yere kadar her erkek gibi Poyraz da bir gün bilgisayar oyunu tutkunu olacak... Lütfen fotoğraftaki çocuk yaşlıları bulunuz :)

24 ay sonra dün gözlerinde inanılmaz bir sıcaklık ve yüzüne yayılan kocaman gülümsemesiyle, şimdi renkleri, hayvanları, anneyi, babayı eve gelen konukları tanıyor, sevmeyi öğreniyor, öğrendiğini de içine sindiriyor, çok mutlu oluyor. Hep mutlu olsun, keyifli kalsın bu hayatta Poyraz... İllaki ucundan bucağından zorlayacaktır hayat kimseye torpil geçmediği için... Umarım ve dilerim ki; çok çalmasın zorluklar kapısını, hep sıcak sıcak baksın nefti gözleriyle ve sonra enerjisini harmanlasın kocaman gülümsemesiyle...
Bir de unutmadan kendine özgü bir dil geliştirmiş, bütün kelimelerin sadece sevdiği hecelerini söylüyor. Kendi adı ‘poyss’, babası ‘mus(mustafa)’ annesi ebr(ebru yani ama Poyrazcada yazması zor duyması keyifliJ)... Şimdiden hayatı daha basit ve neşeli algılamayı öğrenmiş... Hep öyle olsun, en az o yorulsun...

Gidişimiz onu çok üzdü, mağrur ama çapkın ifadesiyle bizi yolcu etti :)


***
Bugün farklı bir güne tanıklık ediyorum... Bir vedaya... Paylaşmak istedim, veda eden gibi anlamak istedim...
Ne kadar hüzünlüdür veda etmek... Hiç seven yoktur vedaları. Üzüntü de vermiş olsa, zaman zaman yorsa da alıştığınız şey ve sahiplendiğiniz her ne varsa veda etmek çok zor gelir insana...
Aslında ne kadar seviyoruz düz çizgileri, çizgi yön değiştirdi mi canımız sıkılıyor biraz. Elimizi kolumuzu nereye koyacağız, neresinden başlayacağız, nedir bu yeni çizginin rotası?!*... Veda etmesek de kalsak diyoruz ama bir yandan da veda gerekli oluyor...
Bir tarafından bakınca, hayatımız piyango gibi değil mi? Bir sürü yoldan birini gözümüze kestirip seçimimizi yapıyoruz ama ‘ne çıkarsa bahtımıza’. Şartlar da bizi zorlasa, çok da istiyor olsak adı her ne olursa olsun diğerine veda ediyoruz, akrada bırakıyoruz...
Bir yanımız en güzel kokularıyla cennet bahçesiyken; diğer yanımız sarp kayalıkların kucağındaki uçurum. Ya da bunu aslında biz kurguluyoruz. Cennet bahçesi sandığımız, aslında uçurumun maskesi de olabiliyor. Kendimizi, bahçeye adım attığımız anda boşlukta dönerken de bulabiliyoruz. Hiçbir zaman kesin doğruyu bilemiyoruz sadece seçim yapıyoruz.
Aslında yapmamız gereken tek doğru, herşeyi bir tarafa bırakıp, seçim bizi nereye götürürse götürsün, yürüdüğümüz yolda dik olmak, yaptığını destekler nitelikte yaşamak...
Geride bırakmak zordur yine de... Her sabah girdiğin kapıyı, günaydın dediğin insanları, içtiğin kahveyi, pencerinden bakarak çayını yudumladığın odanı, telefon sesini, karmaşayı, sakinliği bazen en güzel kahkahaları, bırakıp da diğer yolu seçmek zordur. Kolay değildir en hayat alanını terk edip gitmek... Aslında sadece uzakaşırsın çoğundan kesin bir veda olmaz. Elbette için burkulur birden yalnız hissedersin ama gerçekten kurduğun bağların uzandığında tekrardan seninle olacağını bilmek rahatlatır içini... Gerçek olan herkes, her zaman, bütün engellerden bağımsız yanındır...

Yeni insanlar tanımak, yeni sandalyeye oturmak, yeni keşifler yapmak, bir basamak daha atlamak, yeni bir dünyayı keşfetmek zordur... Ama herşeye rağmen ‘yeni’ güzeldir...Yenidir işte! adı üstünde... Tazeler insanı, farklı bir ruh katar. Bilmediği başka şeyleri keşfettirir.
Şimdi gözünüzü kapatın ve hayatınızda şuanda yenilemek istediklerinizi düşünün... Yeninin kokusu gelsin burnunuza, yeninin şen kahkahasını duyun, ve görün yenilendiğinizin son halinizi, keyifle seyre dalın...
Hepimizin yolu açık olsun...
Sevgiler


İ.Erdemli

10 Kasım 2010 Çarşamba

Annem İçin...

Ölümle yaşam iç içedir ya bugün aslında yastayız, Atamızı anıyoruz... Ama bizim aile sadece yas tutmuyor doğumu da kutluyor. Giden her iyinin yerine bir iyi gelirmiş ya dünyaya biz işte o gelen iyileri kutluyoruz bugün, gideni sevgiyle ve rahmetle anarken...

Hayatı öğrendiğiniz kaç tane kahramanınız var? Benim iki tane... Bir tanesi bugün doğdu... Annem...
Ne güzel ve anlamı bütün bir kavramdır Anne. Herkesin de harcı değildir Annelik. Öyle sanıldığı gibi kolay da değildir. Önce düşünürsün, kendini tartarsın, sonra 9 ay karnında taşırsın... Hem bebeği taşırsın hem de endişelerini... Hiç olmadığın kadar çok dikkat etmen gerekir kendine. Sadece yediğine içtiğine değil, hem bedenine hem ruhuna... Çünkü hayatın acımasız dişlilerinde ezilmeden ve yel değermenleriyle gireceği savaştan zaferle çıkması lazımdır içindeki küçük fasülye tanesinin...
Hayatı sende öğrenecek minicik bir varlığın her geçen gün  içinde büyüdüğünü hissetmek muazzam bir duygu olsa gerek. Ancak yaşayarak anlamakla sabittir. O yüzden babalar anneler gibi hissedemez hiç bir zaman... Çocuğun canı yanarsa annenin ki de öyle yanar, çocuk nasıl mutluysa anne de öyle mutludur. Sarıp sarmalar anne, ama gerçek anne...
Benim annem gerçek annelerden. Hayat öyküsünün birinci paragrafında 23 yaşından beri ‘İrem’ yazan bir anne... ‘Ne zaman ihtiyacım olsa nerdesin’ annelerden değil de, ‘İyi ki varsın, hep yanımdasın’ annelerden... İrem’in  annesi de, arkadaşı da, cezacısı da olabilmiş bir anne benim annem... Bütün gün çalıştıktan sonra eve gelip yemek yetiştirmeye çalışırken mutfak tezgahının üzerinde dünyayı tanımaya çalışan küçük kızının binlerce, saçma, zihni sinir sorusuna sabırla cevap veren, ödülü de cezayı da dozunda veren ve bıkmadan usanmadan hayatı hala anlatan bir anne benim annem... Dünyayı benim üzerime kursa da her zaman bu hayatta tek başıma durmam için sabırla hayatı anlatan bir anne benim annem. Yaşadığı, yaralandığı, incindiği hiçbirşeyi benim yaşamamam için elinden gelenin de fazlasını yapmış bir anne benim annem...
Sarı saçları, boncuk gözleriyle benim kahramanım işte... Benim Annem... Bir zaman önce bu tarihte doğdu... Bir Isparta halısına dünyaya gelmesine karar verildi hem de J Belki de o yüzden dünyadaki en nadide kavramların yanında duruyor benim ANNEM... Tek ve yegane... İyi ki varsın, iyiki benim annemsin... Önce Tanrı’ya sonra da yukardan izleyen meleğimize sonsuz şükranlar...

Sevgiler
İ.Erdemli